Başarının “kitabını yazan” adam konuştu.

  • Yayınlayan: admin

BEN BİR BAŞARI PROVAKATÖRÜYÜM!

Siz tam olarak ne iş yapıyorsunuz?

Ben bir başarı provakatörüyüm! İnsanları ellerinden gelenin en iyisini yapmaya kışkırtmak istiyorum. Omuzları yerçekimine yenik düşmüş insanları güçlendiren cümleler kuruyorum. Türkiyenin metrekaresine düşen başarılı insan sayısını artırmak lazım. Çünkü sorunları başarısızlar yaratıyor. Daha doğrusu başarısızlık sen büyük sorun kaynağı, başarı en büyük çözümdür.

İlk kitabınızı 21 yaşınızda yazmışsınız. Nereden aklınıza gelmek başarı uzmanı olmak?

Robin Hood ile Konfüçyüs’ün yüzünden bu işe başladım! Çocukken robin hood olup, zenginden alıp fakire vermeyi hayal ediyordum. Sonra büyüdüm, bunun bir suç olduğunu öğrendim. Sonra bir gün Ankara üniversitesi hukuk fakültesinde okurken, Konfüçfüs’ün “yoksul bir insana gerçekten yardımcı olmak istiyorsan balık tutup verme, balık tutmayı öğret, balık vererek bir öğün balık tutmayı öğreterek bir ömür karnını doyurabilirsin” sözü aklıma takıldı. İnsanlara balık tutmanın yolunu nasıl öğretilebilir derken, bu alanı keşfettim. İşin komik tarafı, kişisel gelişim ile ilgili bir ton teori ürettikten sonra amerikada bunların yüzyıldır anlatıldığını keşfettim. Amerikayı yeniden keşfetmenin en büyük yararı, türk usulü başarı kitabımda olduğu gibi özgün fikirler üretmemi sağladı.

Verdiğiniz seminerlerde komik şeyler oluyor mu? Komik ya da sizi çok etkileyen anı var mı?

Şimdi Türkiyede yazarlarla ilgili 3-Y algısı vardır. Yurdum insanına göre yazarlar yoksul, yaşlı ve yalnız olmak zorundadır! Ben maalesef bu kriterlere uymuyorum. İlk kitabımı 21 yaşımda yazdığım için, insanlar uzun süre adımı duyduklarından, biraz da bu yazar dediğin yaşlı olur algısından, bazıları beni 50-60 yaşlarında sanıyorlar. Bir gün bir seminerin başında yine sunucu sundu beni, kürsüye çıktım, dinleyicilerin yüzünde bir şaşkınlık. Sizi çok genç bulduk bakışı. “Başarı hakkında bu kadar çok şey biliyorken, genç yaşta başarılı olmamak mümkün değildi” desem ukalalık olacak.

Ben de “ben Mümin beyin asistanıyım, o çok yaşlı ve hasta. Onun yerine ben geldim. Zaten onun yazdıklarını da ben yazıyorum, adı marka olduğu için onun adına yayınlıyoruz” dedim. Salon buz kesti! Sonra normal konuyu anlattım. Fakat grupla bir türlü ahenkli iletişim kuramadık. Seminerden birkaç gün sonra web adresimden mailler gelmeye başladı. “Mümin bey lütfen asistanınızı kovun!” Meğer yaptığım espriyi düzeltmeyi unutunca, bazıları gerçek sanmışlar.

Kimler başarılı oluyor? İnsanlar niçin bu kadar başarılı olmak için çırpınıp duruyor?

Çok sayıda insanın başarı öyküsünü inceledim, şaşırarak gördüm ki, Türkler aşağılandıkça yükseliyor! Yükselmiş çoğu insanın geçmişinde, onu sıkı bir şekilde aşağılamış bir insan vardır. Türkiyede başarı öyküleri, alsında bir intikam alma öyküsüdür. Fakir ama gururlu gençlerin en meşru intikam yoludur başarı. Bir aşağılama karşısında, bir gün o kadar başarılı olacağım ki, bana bunu yaptığına pişman olacağım demek ve hırs yaparak başarmak. İnadına başarmak çok yaygın. insanların başarıya gitme nedenleri farklı farklı. Mesela bazıları büyük adam olma içgüdüsüyle doğar. 5 yaşında bir çocuğa ileride ne olacaksın diye sorduğunuzda büyük adam olacağım diyorsa, bunu kesinlikle ciddiye almanızı öneririm.

Ailelere neler önerirsiniz?

Şimdi türkiyede bir evlatlar üzerinden kendini gerçekleştirme sendromu var. Anneler yemez yedirir içmez içirir, çocuğu için fedakarlık yapar ama bu fedakarlık aynı zamanda bir borçlandırma ilişkisidir. Lise sonunda meslek seçmek gerektiğinde o borç defteri açılır ve çocuktan tiyatrocu değil doktor olması istenir. Çocuk da önce doktor olurken kendi hayaline ihanet eder ama sonra doktorluğu bırakıp müzisyen olur. Türkiyede diploma mesleğini yapmayanların oranı %75e yakın. Bunun bir sorumlusu da aileler.

Aileler şunu anlamalı, önemli olan hangi işi yaptığın değil, işini ne kadar iyi yaptığın. Başarısız bir doktor, başarılı bir marangozdan daha az kazanıyor, daha az itibarlı. Bir de inanıyorum ki en sıkı başarı öyküleri, dizleri kanamış çocuklardan çıkar oysa Türk aileler çok korumacı. Çocuklarını korumak için, onlara neleri yapamayacaklarını anlatıp duruyorlar. İş piyasası koş yoksa düşersin, derken, aile koşma düşersin diye çocuk büyütüyor. Sonuçta sanayi tipi türk az bulunuyor. İş arayan da çok, eleman arayan da ama birbirine uymuyorlar.

Paraya dönmeyen başarı, başarı değildir görüşüne katılıyor musunuz? Başarıyı yakalamak ve paraya çevirmek için önerileriniz?

Başarı para getirir sözü yarı doğru. Başarının getirdiği parayı başkası alabilir. Başarıyı paraya çevirebilmek ikinci bir başarı. Bir başarının para da kazandırması, o başarının kalitesini, sürdürülebilirliğini ve itibarını artırıyor. Ben başarı ve zenginliğin tek yolu olmadığına inanıyorum. Mesela dünyanın ilk üç zenginine bakın. Birinci Bill Gates. Öyküsü, zekice bir fikir bul, başarıyla uygula ve dünyanın en zengin adamı ol diyor. İkinci Waren Buffet, o ise bir yatırım danışmanı. O da paradan para kazanarak dünyanın en zengin ikinci adamı oldu. Üçüncü zengin ise bir kumarhaneleri de olan bir işadamı oldu. Yani o da insanlara para kazanma umudunu satarak para kazandı. Sonuçta ilk üçe girmiş üç farklı adamın, tamamen farklı üç yoldan geldiği görülüyor. Zenginliğe götüren tek yol yok. Yolda yürüyüş şekli bile farklı farklı. İlginç olan ilk ikinin yardım yarışına girmesi. İlginçtir, işadamlarının ömrünün ilk yarısında başarıları toplumdan aldıklarıyla ikinci yarısında topluma verdikleriyle ölçülür. Benim anlayışıma göre, bir işi 70 milyon kişiden daha iyi yapan bir insanın para diye bir sorunu olmaz.

İşini iyi yapmak her şeye yeter mi?

Bence çok şeye yeter. Ben işini iyi yapma fanatiğiyim. İşini iyi yapmayı kafamda kutsallaştırmış bir insanım. Bir din kursaydım, kesinlikle adı işini iyi yapanlar dini olurdu! Beni en mutlu edecek şey, bu ülkede işini en iyi yapan insanların benim kitaplarımı okumuş insanlardan çıkmasıdır. Felsefem işini iyi yap. İşini sevsen de sevmesen de iyi yap. Bir işi diğer insanlardan iyi yap. Hatta mümkünse o ülkede o işi en iyi sen yap. En iyi nasıl yapılacağını sen bil, en iyi yapan olarak sen bilin. İşini iyi yaptığını başkaları görmese de işini iyi yap, başkaları övmese de işini iyi yap. İşinin karşılığını almasan da iyi yap. Bir insanın işini iyi yada kötü yapması, alacağı paranın karşılığı değil, karakterinin yansımasıdır. İyi iş çıkarmanın ödülü daha çok iş olsa da işini iyi yap. İçini iyi yapmanın en büyük ödülü, işini iyi yaptığını bilmektir. Bakın almanyayı iki dünya savaşının altından çıkaran bör atasözleridir. O atasözü “en büyük vatanseverlik mesleğini en iyi şekilde yapmaktır” der. Bizde vatanseverlik askerlere ihale edilmiş, işin komik tarafı askerler de sivillerin göreceği yerlerdeki tabelalara “vatanını en çok seven, mesleğini en iyi yapandır” yazdırıyor.

Bu kadar insan başarılı omak istiyorken, neden çoğunluk başarısız?

En önemli neden beynimizin başarı ile ilgili saçma sapan ve birbiriyle çelişen bilgilerle dolu olması. Bir yanımız “azmin elinden hiçbir şey kurtulmaz” diyor, hırslanıyoruz, diğer yanımız “kısmette varsa olur, kısmet sahibini bulur” diyor, olduğumuz yere geri oturuyoruz. Başarı için yeni şeyler öğrenmeden önce, bildiklerimizi unutmamız şart. Beynimizin başarıyla ilgili bilgilerinin olduğu kısmına format atmak lazım. Başarıyla ilgili kafamız karışık olunca, ayaklarımız da olduğu yerde kalıyor. Şöyle düşünün başarı ile ilgili bildiklerinizi kimden öğrendik? Çevremizdeki başarısız insanlardan.

Zirvedekilerle yüz yüze görüşüp onlardan birinci sınıf kaliteli başarı bilgisini alma imkanımız olmadı. Bu yüzden derme çatma bilgilerle önce başarısızlığı öğreniyoruz, sonra başarıyı deniyoruz, ilk zorlukta arabesk ezberimiz harekete geçip irademizi servis dışı yapıyor. Başlıyoruz söylenmeye. Çoğumuz yaşayabileceğimiz en iyi hayatı yaşamadan ölüyoruz. Tıpkı Türkiye gibi kendi potansiyeline ihanet eden, atıl kapasite yaşayan biriyiz. Tabi tüm bunları değiştirmek mümkün…bunu başkasının yapması gerekmiyor. Bu yüzden her şey seninle başlar diyoruz.

Peki başarılı olmak insanın kendi elinde midir?

Başarıda rol oynayan iç ve dış faktörler var. Zeka, kararlar, çalışkanlık iç faktörler. Çevremizdeki olaylar, insanlar ve yerler ise dış faktörler. İç faktörleri doğrudan kontrol edebiliriz. Dış faktörleri ise üzerimizdeki etkisini kontrol edebiliriz. Başımıza gelen olayları seçemeyiz ama o olaylar karşısında ne yapacağımızı seçebiliriz.

Başarılı insanların geçmişini inceleyin, başarısız insanların başarısızlıklarına gerekçe gösterdikleri pek çok olayı yaşadıklarını ama o olaylar karşısındaki zekice manevralarıyla başarıya ulaştıklarını görürsünüz. Eğer kontrolünüzde olmayan dış faktörler, sizi başarıya götürecek yönde ise kendinizi şanslı hissedersiniz, tersi de şanssızlık demektir. Dış faktörler, rüzgarlara benzer, onların yönünü ve hızını kontrol edemezsiniz. Ama sizin üzerinizdeki etkisiniz, etkileyebilirsiniz. Rüzgarlar nasıl eserse essin, sizin yelkeninizi tutuş biçiminiz sizi bir yere götürür. Aynı rüzgarın estiği denizde, gemiler farklı farklı yöne gidebiliyor. Farkı yaratan yelkeni tutuş şekli, rüzgarın yönü değil.

Tabi yelken kullanımını bilmeyen, hayat bilgisi zayıflar rüzgarın götürdüğü yere giderler. Şunu görüyorum, başarılı insanlar başarıyı daha çok iç güçlerine ve yelkeni tutuş şekline bağlarken, kaybedenler rüzgarları suçlamayı seçiyor. İlginçtir, ikisi de bunu egosu için yapıyor. Kaybeden, başarısızlık nedenini kendi dışındaki faktörlere bağlayarak, iç barışını koruyor. Kazanan, kazanma nedenlerini kendi içindeki güçlere bağlayarak özgüvenini güçlendiriyor. Bana göre, başarı tamamen bizim elimizde değilse de, başarının en az %51’i bizim elimizde…

Zirveye çıkma egzersizleri

Bir gün öyküsü yazılmaya değer bir iş başarmak istiyorsanız, başarı öyküsü yazarı Mümin Sekman zirveye çıkmaya başlamadan önce şu soruları yanıtlamanızı öneriyor:

Başarmayı düşündüğüm hedef: Neyi başarmak istiyorsunuz?

Hedefime ulaşırken kullanacağım yol: Nasıl başarmak istiyorsunuz?

Başarmak için kendime tanıdığım süre: Ne kadar sürede başarmak istiyorsunuz?

Başardıktan sonra yaşayacağım yer: Başardıktan sonra nerede yaşayacaksınız?

Başarımı ilk duyuracağım kişi: Başarı sevincini ilk kiminle yaşamak istersiniz?

Büyük adamlar liginden arkadaşlar: Bir gün zirveye çıkınca zirvedeki kimlerle yakın arkadaş veya dost olmak istersiniz?

Başkalarına yapılacak katkı: Başarılı olup elinize büyük imkanlar geçtiğinde, ilk önce kimin için ne yapacaksınız? Yardım edeceğiniz ilk kişi kim?

Başarınızı kutlama mekanı: hayal ettiğiniz şeyi gerçekleştirdiğinizde kendinizi nasıl ödüllendireceksiniz? Nasıl bir kutlama/parti yapacaksınız?

Başarı öykünüzün ön taslağı: Başarı öykünüz yayınlanacak olsaydı, nasıl yazılırdı? İleride gerçekleştireceğinizi öyküsü yazılmaya değer başarınızın öyküsünün şimdiden yazar mısınız?

Röportaj: Elif Genç

Yayınlanan yer: Akşam gazetesi (2006)

Bir yanıt yazın