Pire deneyini bilirsiniz sanırım?
Kişisel gelişime, NLP’ye merakı olanlar mutlaka bir yerlerden duymuş ya da okumuşlardır?
Neyse, deney şöyle:
“Bilim adamları pirelerin farklı yükseklikte zıplayabildiğini görür. Birkaçını toplayıp 30 cm yüksekliğindeki bir cam fanusun içine koyarlar.
Metal zemin ısıtılır.
Sıcaktan rahatsız olan pireler zıplayarak kaçmaya çalışır ama kafalarını tavandaki cama çarparak düşerler.
Zemin sıcak olduğu için tekrar zıplarlar. Tekrar başlarını cama vurular.
Pireler camın ne olduğunu bilmediklerinden kendilerini neyin engellediğini anlamakta zorluk çekerler.
Defalarca kafalarını cama vuran pireler sonunda o zeminde 30 cm’den fazla zıpla(ya)mamayı öğrenirler.
Artık hepsinin 30 cm zıpladığı görülünce deneyin ikinci aşamasına geçilir ve tavandaki cam kaldırılır.
Zemin tekrar ısıtılır.
Tüm pireler eşit yükseklikte 30 cm zıplar.
Üzerlerinde cam engeli yoktur, daha yükseğe zıplama imkanları vardır ama buna hiç cesaret edemezler.
Kafalarını cama vura vura öğrendikleri bu sınırlayıcı ‘hayat dersi’ne sadık halde yaşarlar.
Pirelerin isterlerse kaçma imkanları vardır ama kaçmazlar. Çünkü engel artık zihinlerindedir.
Onları sınırlandıran dış engel (cam) kalkmıştır ama kafalarındaki iç engel (burada ’30 cm’den fazla zıplanamaz’ inancı) varlığını sürdürmektedir.
Bu deney canlıların neyi başaramayacaklarını nasıl öğrendiklerini göstermektedir.
Bu pirelerin yaşadıklarına “Cam tavan sendromu” denir.
Yukarıda anlattığım pire deneyini kişisel gelişim uzmanı Mümin Sekman’ın Her Şey Seninle Başlar (Kişisel Kurtuluş Savaşınızı Başlatın) isimli kitabında okumuştum. Çok hoşuma gitti. Kendimle karşılaştırdım…
Meslek seçimimi yaptığımda henüz çocuktum…
Hafızam beni yanıltmıyorsa ilkokul dördüncü sınıftaydım; 5.5 yaşında okula başladığıma göre 9-9.5 yaşlarında olmalıyım… İçimdeki ses, sürekli olarak,
-Gazeteci olacağım, diyordu.
Ve 16 yaşında çocukluk hayallerim için önemli bir adım atarak Marmara Üniversitesinin gazetecilik bölümüne başlamıştım bile…
Anlayacağınız çocukken kendimden büyük hayallerim vardı…
Kendimden büyük diyorum, çünkü kız çocuklarının ilkokuldan sonra okutulmadığı, daha eli kalem tutmadan çeyizleri için dantele başladığı, büyüdüğünde müstakbel kocasını memnun etmek için yemek pişirmeyi öğrendiği bir Anadolu köyünde geçti çocukluğum…
Kadınların erkekleri karşısında (baba, erkek kardeş, koca, ailenin ve toplumun ileri gelenleri) susmayı öğrendiği…
Hatta seçimlerde oylarını bile kendi yerlerine erkeklerinin kullandığı bir Anadolu köyü…
Karşımda yığınla engel vardı ama çocukluğun en güzel yanı bu olsa gerek; cesur oluyorsun, karşındaki engelleri algılayamıyorsun… Ya da şöyle mi demeli; henüz cam tavan sendromuna yakalanmamış oluyorsun…
En iyisi bugünkü son cümleleri yine Mümin Sekman’a bırakmak:
“Kendi hayatınızla o pirelerin hayatı arasında ne gibi benzerlikler var dersiniz? Sizin cam tavanınız ne kadar yüksek? Bu limiti kafanızı neye vura vura kendi kendinize koydunuz?
Hepimizin bir cam tavanı var. Bu tavan limitlerimizi öğrenirken ne kadar acı çekmişsek, o limitlere o kadar sadık yaşarız.
Hayatta gelebileceğinizi sandığınız en yüksek yer sizin cam tavanınızdır. Cam tavanınız hayallerinizin tavan yüksekliğini gösterir. İnsan inandığına denktir. Yapabileceğini düşündüğü kadardır.”
Sendromsuz günler dileğiyle…
Medya: http://www.gercekgundem.com/
Tarih: 25.10.2006