Sabah gazetesinden Yelda Cumalıoğlu, bu hafta Yazar Mümin Sekman’la konuştu.
Başarı sizce nedir? Kimlere başarılı diyebiliriz?
Bana göre, başarı size hak ettiğinizden daha az değer veren hayata meydan okumaktır. Başarı kişinin değerini yeniden tanımlamasıdır.
Doğarken dünyaya hangi ligden giriş yapacağınıza hayat karar verir, öldüğümüzde hangi ligden çıkış yapacağımıza, başarınızla siz karar verirsiniz.
Kendi hayal ettiklerini, hayatında görmüş olanlara başarılı deriz. Başkalarının hayal bile edemediğini gerçekleştirmiş olanlara ise, “büyük başarılı” diyebiliriz.
Başarı insanların kendi hayatını kendi elleriyle büyütmesidir.
Sizin kitaplarınızın toplam satışı bir milyonu geçti. Hedefiniz bir milyondu. Kısacası başardınız. Kendi söküğünü diken terzi durumu. Yeni hedefiniz nedir?
Ben tepeye çıkmanın “T” harfine benzediğini düşünüyorum. Önce aşağıdan yukarı çıkarsınız, sonra yukarıda yatay hareketler yaparsınız.
Zirveye çıkmak başarının birinci etabıdır. Başarılı kalmak ise ikinci etabı. Zirveye çıkmak serüven, zirvede kalmak sistematik çalışma meselesidir.
İnsan zirveye çıkarken, sürekli başarıyla düşüp kalkmaktan başarı bağımlılığı geliştirir. Bu bağımlılık yüzünden ihtiyacı olmasa bile yeni başarılar kazanmadan duramaz.
Ben de bir milyonuncu baskı sonrasında, beni aynı derecede heyecanlandıracak yeni kriterin ne olacağını düşünüyorum. Kendimi gözlemliyorum.
Yurt dışı beni heyecanlandırıyor. Bir kitabım İngilizceye çevrildi, bugünlerde yayınlanıyor. Bir de büyük ölçekli projeler beni heyecanlandırıyor.
Nihai kriterim belli. Bir gün her evde bir Mümin Sekman kitabı olduğunda, yapacak hiçbir şeyim kalmamış demektir! O zaman elime bir fotoğraf makinesi alıp, sadece fotoğraf çekeceğim.
Türkiye’de kimleri başarılı buluyorsunuz? Neden?
Benim başarılı bulduklarım subjektif olabilir, bu yüzden toplumun son dönemde başarılı bulduklarını saysam daha iyi olacak. popüler örnekler üzerinden gideyim.
Mahsun Kırmızıgül yönetmenlikte kendini kanıtladı. Çağan Irmak,isterse başarılı işler çıkarabileceğini gösterdi. Muhtar Kent, bir Türk yöneticinin yükselebileceği en ileri noktaya gidebilmeyi başardı.
Emrah Yücel, Holywood’daki grafik tasarım başarısıyla dikkat çekiyor. Cem Yılmaz, işinde başarısının şans değil, metot ve yetenek olduğunu gösterdi. Şahan Gökbakar, İvedik ile iyi bir çıkış yaptı.
Serdar Ortaç, istikrarlı üretimi ve şarkı tutuma performansıyla çok başarılı bulunan isimlerden. Elif Şafak ile Ayşe Kulin ise, edebiyat dünyasının yükselen iki kadın yıldızı.
Ahmet Nazif Zorlu, yolun başındaki girişimcilerin en çok örnek aldığı işadamı çıkıyor. Mustafa Koç’un, holdinge yaptırdığı atak da çok başarılı. Spor dünyasında geçen sene Bülent Uygun’un Sivasspor başarısı çok dikkat çekmişti.
Bu sene Arda Turan’ın başarısı çok takdir ediliyor. Ajda Pekkan, yıllardır yıldızını parlak tutarak sürdürülebilir başarı starı olduğunu kanıtladı bence.
Kıvanç Tatlıtuğ, Tuğba Büyüküstün, Sinem Kobal ve Beren Saat yeni kuşak oyuncuların başarıyla yükselen yıldızları. Acun Ilıcalı iyi çıkış yapanlardan. Son olarak seçim döneminde, Kemal Kılıçdaroğlu dikkat çekici şekilde öne çıktı.
Siz aynı zamanda bir başarı öyküsü yazarısınız. Siz ne tür insanların başarısından etkileniyorsunuz?
Alanında ilk veya en olacak bir şey yapmış kişilerle öncelikle ilgileniyorum.
Bir de karakteri ile kariyeri örtüşen, söylenmeden, başkalarını ve ülkesinin şartlarını fazla suçlamadan, hem kendine hem de başkalarına yararlı sonuçlar üretenleri takdir ediyorum.
Azmin zaferi hikayeleri de özel ilgi alanım. Ellerindeki kıt imkanlara bakmaksızın, görkemli sonuçlar alanlara hayranım.
Geniş kitlelerin beğendiği ürünler geliştirenleri, buluşlarıyla insanların yaşam biçimini değiştirenleri önemsiyorum.
Bir işi yapmakla yetinmeyip, onun felsefesi üzerine de konuşabildiğim insanları daha çok beğeniyorum.
Belli bir kaliteden taviz vermeden, çok üretebilenleri ise kıskanır derecede beğeniyorum. Mesela Aziz Nesin 110a yakın kitap yazmış. Sezen Aksu 500 şarkı yapmış. Türkan Şoray 220 filmde oynamış. Çetin Altan 28.000 makale yazmış. Sosyal başarı sahiplerinin de yaptıkları işler ayaklarının altında bir tuğlalar gibi durarak onları yukarıya kaldırıyor.
Hepimizin güçlü ve zayıf yanları var. Başarıya giden yolda bunları nasıl kullanmalıyız. Yani güçlü taraflarımızı ortaya çıkarıp, zayıfları bir kenara mı bırakmalıyız, yoksa zayıf taraflarımızı da güçlendirmeliyiz mi?
Eskiden, kendini geliştirmek denince, eksikleri kapatmak anlaşılırdır. Şimdi, güçlü yönlere odaklanmak daha doğru kabul ediliyor. Çünkü bir çukuru doldurursanız, sadece düz bir zemin elde etmiş olursunuz, bir zirveye çıkmış olmazsınız. O nedenle kişiler enerjilerini zayıflıklarını kapatmaya değil, güçlü yönlerinden daha fazla yararlanmaya harcamalıdır.
Kitabınızda “bir kapıyı 40 kere çalmak mı, 40 kapıyı bir kere çalmak mı daha iyidir” diye bir soru soruyorsunuz. Siz hangisini yapıyorsunuz?
Bir kapıyı kırk kez çalanlar kararlı arılar. Kırk kapıyı bir kez çalanlar ise seçenekçiler. Şu anda dünyadaki trend, kırk kapıyı bir kez çalmak.
Ukalalık olacak ama ben ikisini de yapmıyorum! Bu sorunun benim dünyamda karşılığı yok.
Benim mantığım şöyle çalışır: Ben gidip kapı çalmam. Gider bir ev yapar, içinde çok değerli bir şey üretir, sonra da ondan insanları haberdar ederim. Çok işe yarar bir şey üretirsem, bazı insanlar kapımı kırk kez çalar, bazıları bir kez!
Bir işi, 70 milyon kişiden daha iyi yaptığınızda, insanlar gelip kapınızı çalar. Aslolan bir işte diğerleri kadar iyi değil, açık ara en iyi olmaktır. Benim felsefem şu: Açık ara üstün performans her şeyi halleder.
İnsanları “saydıcılar ve rağmenciler” olarak ikiye ayırıyorsunuz. Birde el arabaları var?
Bazı insanlar önlerindeki şartlara bakar, o şartlar yüzünden başarılı olamadıklarını düşünür, sonra da başka şartlarda olsaydı nasıl da başarılı olacağını sayarak kafa ütüler. Bunlara saydıcılar diyorum. Ülkemizde çoğunluktalar.
Bir de rağmenciler var. Bunlar, paraları olmamasına rağmen, çevreleri destek olmamasına rağmen, yetkileri ve makam güçleri olmamasına rağmen, azimle çalışıp ileri gidenlerdir. Bu ülke her şeye rağmen batmıyorsa, çökmüyorsa, rağmenciler sayesindedir.
Onlar da her sabah kalkıp, kötü haberlere bakıp üretmeyi bıraksaydı, bu ülke gerçekten kabus olurdu. Onlar herkese ve her şeye rağmen çalışmaya devam edip, ailelerini de, şirketlerini de, ülkelerini de sürükleyip götürüyorlar.
İsimsiz kahramanlar onlar. Kızak köpekleri gibiler hem yanlarındaki tembel köpekleri sürüklüyorlar, hem kızakları hem de kızağın üstündekiler!
Büyük şirketlere danışmanlık yapıyor, kitaplar yazıyor, konferanslar veriyorsunuz. Mesleğinizi ne olarak tanımlıyorsunuz?
Ben bir başarı araştırmacısıyım. Başarının bir bilim öğrenilip, bir sanat gibi uygulanması gerektiğini düşünüyorum. Misyonum, başarı provakatörülüğü! İnsanları daha başarılı olmaya kışkırtıyorum.
Başarısızlık insanın kendine ihanetidir. Bu ülkenin metrekaresine düşen başarılı insan sayısını artırmayı kişisel misyonum sayıyorum. Bu konuda eylemlerim devam edecek!
Peki mutlu musunuz? Başarınız size mutluluk getirdi mi?
Mutluluk konusunda, kendimce güzel bir formülüm var. Huzurlu olmayı önemsiyorum ama aşırı mutluluk kaygısını gereksiz buluyorum. Mutlu olmaya çok önem vermek, insanı mutsuz eden bir şey bence.
Son araştırmalar da beni doğruluyor. Ben mutlu ya da mutsuz olmadan, nötr bir ruh halinde durabilmeyi kendime çıpa olarak seçmiş biriyim.
Bu beni mutsuzluktan koruyan bir tutum. “Çok şeyim var ama şu anda mutlu değilim” diye anlamsız ve kadınca bir baskının içimde oluşmasını engelliyor.
Mutlu olmak amacınız değilse, mutlu olmamak bir eksiklik hissi yaratmıyor. Mutsuz değilseniz, bu size yetiyor!
Para ve mutluluk konusunda tavrım aynı, sadece yoksul ve mutsuz olmak istemiyorum. Zengin ve mutlu olmayı ise hayatımın merkezine koymuyorum.
Başarılı olmaya çalışıyorum ve onun getirdiği kadar para ve mutluluk da bana yetiyor. Para ve mutluluğu başlı başına amaç haline getirmiyorum.
Sizin bir diploma yırtma durumunuz var. Hukuk diplomasını neden yırttınız?
Evet, o dönem en yüksek puanla öğrenci alan Ankara Hukuk’u dört yılda bitirip, sonra da diplomasını attım. Çünkü kişisel gelişim alanında kariyer yapmak istiyordum.
Başlangıçta misyon olarak düşündüm, meslek olarak değil. Bugün bakınca deli cesareti gibi geliyor. Düşünün, elinizde hukuk diploması var, ve siz onu kullanıp rahat yaşamak yerine, gidip Kadıköy halk eğitim merkezinin, ilk okul dersliklerinde kişisel gelişim kursları vererek misyonunuz için çalışıyorsunuz.
İlk beş yıl resmen süründüm. Çok zor şartlarda ve asgari ücrete denk paraya bu işi yaptım. Hayalimin bedelini öderken kimse yoktu. Türkiye’de kişisel gelişim kültürünü yaygınlaştıracağım diye çırpınan biriydim.
Bu ay Forbes dergisi aralarında benim de olduğum “Türkiye’nin en çok kazanan yazarları” listesi yayınlamış. Okurken o günler aklıma geldi. Ülkenin en az kazanan yazarı ve kişisel gelişimcisiyken, “en az kazanan idealist yazarlar” listesine kimse yazmıyordu!
Yani başarının bedeli tek başınıza ödüyorsunuz, ödülü alırken üzerinize ışık tutulup, insanların kıskançlık enerjisi harekete geçiriliyor.
Bu arada, bundan korktuğum da düşünülmesin, sadece gülüyorum!
Sıkça kullandığınız “skor tabelası” nedir, açıklayabilir misiniz?
Bana göre, başarmak sonuç almaktır. Yasal ve ahlaki sınırları aşmadan, sonuç alabilmektir.
Hayaller, planlar, faaliyetler insanı başarıya yaklaştırır ama başarının doğduğu an sonuç alındığı andır. Ben bir işte en iyi olup, bunu skor tabelasıyla da kanıtlayıp, sonra da bunun üzerine bir kariyer kurmayı savunuyorum.
Yani bir kasabada oturup, “benim bileğimi kimse bükemez” deyip durmak yerine, gidip Kırkpınar güreşlerinde herkesi yenip, sonra bu sonuç üzerine bir kariyer kurmak.
Bir öyküsü olacak şekilde başarmayı önemsiyorum. Nasıl ki her film aynı zevkle izlenmiyorsa, her başarının öyküsü de aynı derecede keyifli izlenmez.
Sizce başarı için her yol mübah mıdır?
Akıllı insanlar için dürüstlük ahlaki bir görev değil, başarı taktiğidir!
Dürüst olduğunuzda başarınız daha sürdürülebilir, daha kalıcı olur. Çetin Altan, “başarı yalan söyleme gereği duymamaktır” der.
Yetenekli insanlar daha az yalan söyleme ve hile yapma gereği duyarlar. Çünkü yeteneği ve donanımı ile sonuç alabiliyordur zaten. Kifayetsiz muhterisler, her yolu mubah görme eğilimindedirler.
Başarı için her yol mubah değildir ama başarılı sonuçlar almanın bazı yolları sonradan mubahlaştırdığı da bir gerçektir. Başarının getirdiği güç, yarı mübah olanı da meşru kılabilir. “Aslan yelesinde bit aranmaz” derler! Bu konularda, herkes kendi ahlaki standartlarına göre bir karar vermeli.
Geçtiğimiz günlerde Can Dündar’ın bir kadınla öpüşmesi basında çeşitli polemiklere neden oldu. Serdar Akinan Akşam gazetesinde, köşe yazarlarının Yayın yönetmenin yatağından geçtiklerini belirtirken, bir çok kadın yazarın da hedefi haline geldi. Oysa siz bir televizyon programında tırnak içinde söylüyorum “yayın yönetmenlerinin kapısında da rekabet olduğunu” belirttiniz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Benim demek istediğim şu, kötü yolda da rekabet var!
Bir sürü donanımsız ama hırslı insanın kariyer hikayelerini dinledim. Bunlar, talip oldukları yerden ne kadar eksik olduklarını görmek yerine, yönetmenin yatağından geçmedikleri için oralara gelemediklerini anlatıp durdular. Ben de onlara, “yönetmenin yatağının önünde de kuyruk var” diye espri yapıyorum.
Kaldı ki, yönetmenin yatağından geçsen ne olur ki, filmin izlenmesi için seyirciye ne yapacaksın? Büyük başarılarda son jüri halk sonuçta. İkinci sınıf yetenek olup da, sürekli “dürüstlükten kaybetmiş” edasıyla dolaşanlardan yorulduğum için ettim bu lafı…
Yönetmenin yatağından geçmediği için bir yere gelemediğini düşünenlerin asıl dramı, yönetmenin yatağından geçseler de gelemeyecek olmalarıdır.
Hırs ile başarı orantısı nasıldır?
Hırs sadece kendini yükseltmeye dönükse, bu iyidir. Buna tutku diyebiliriz. Hırs, kıskançlıkla ittifak yapar, başkalarını aşağıya çekmeye dönüşürse, bu kötüdür. Bu tarz hırs keskin sirke gibi kişiyi içinden eritip bitirir.
Tutkulu olmak ama iyilik duygusu da taşımak çok önemli. Bir insanın bir şey başardığını gördüğümde, ben de çoğalırım. Kıskançlık ise, başka birinin başarılı olduğunu gördüğünde kişinin kendisinden bir şeyler eksiltir.
Sevgi, başarı veya mutluluk. Hayattaki ilk tercihiniz nedir?
Başarı, mutluluk, sevgi! Sevimli değil ama gerçek.
Sizin gibi başarılı bir erkeği, bekar görüyoruz. İş hayatınızdaki başarıyı aşk hayatınızda yakalayabildiniz mi? Yoksa bekarlık tercihiniz mi?
Bir kere aşkta başarı düşüncesi, pek mantığıma yatmıyor. Başarı ile aşk beynimde ayrı yerlerde duruyor. Başarı benim için iş hayatına ait bir kavram.
Başarıyı özel hayata çok fazla taşıyıp, her şeyi performans meselesine dönüştürmemek lazım. Bir arkadaşım böyle biridir, yediği yemeğe bile “lezzetliydi” yerine “başarılıydı” der!
Ben kariyeri, askeri üniforma gibi görmenin daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Üniformanızla yatağa girmemelisiniz.
Ben kariyer merkezli yaşayan biriyim, ondan evlilikten uzak kalmış olabilirim. Evlilikten eskiden çok korkuyordum, ömür boyu biriyle olmak düşüncesi ürkütür ya! Uğur Dündar’ı örnek alıyordum, hayatı boyunca özgürce yaşadı, yaşı kemale erince de evlenip çocuk yaptı! Biz kentli ve kariyerli erkeklerin süper modeli oldu!
Aşkla ilgili amaçlı ve planlı hareket etmedim. Kariyerimde çabasız hiçbir şey elde edemedim, ama aşk hayatımda hak etmediğim kadar güzel ve doğru kadınlar girdi hayatıma.
Doğru kişiyi bulamıyorum diyenlere gülüyorum. Doğru kişiyi bulamamaktan daha kötüsü, doğru kişi olamamak!
Bir şeyi çok istemek, başarının ilk adımı mıdır?
Bir şeyi çok istemek başarı için gerekli ama yeterli değil. İstediğinizi nasıl elde etmek istediğinize dair bir yol haritası da üretmelisiniz. İstediğiniz şeyi hak edecek şekilde kendinizi geliştirmelisiniz.
Siz bir şeyi istiyorsunuz da, o şeyi başkaları da istiyor. Siz diğer isteyenlerden daha fazla hak ediyor olmalısınız ki sizin olsun.
Şans ve Kader faktörleri başarı için hayati midir?
Başarı sürecinde rol oynayan faktörlerin bazıları elimizde, bazıları değil. Başarımıza etki eden ama elimizde olmayan faktörler bizim lehimizeyse şanslıyız demektir.
Şansla gelen, hak edilmemiş şey demektir ve o kişi için bir kariyer açığıdır. Başarısının yumuşak karnıdır. Şansla gelenin, şanssızlıkla gideceğine inananlardanım.
Şans çoğu kez kendini fırsat şeklinde gösterir. Fırsatları değerlendirmeyi bilenler, şansı bir yere kadar kontrol edebilir.
Atalarımız, “gezen tavşan yatan aslandan kısmetlidir” der. Atatürk de, “şans en çok hareket edenden yanadır” demiş.
Bence en büyük şanssızlık, başarının tamamen şansa bağlı olduğuna inanmaktır.
Şans kelimesini kıskançların icat ettiğine inanıyorum. Benjamim Franklin “şansa inanmak zorundayım, yoksa sevmediğim insanların başarısını nasıl açıklarım!” diyor
Medya: SABAH Gazetesi
Tarih: 05.11.2009